11 Mart 2016 Cuma

Prens Adaları



İstanbul'a bahar geldi mi ilk gitmek isteyeceğiniz yerdir Adalar. Martıların takibindeki vapurun güvertesine oturup, esen rüzgardaki iyot kokusunu içinize çekerek Adalar'a geçmekteki keyif hiç bir şey de yoktur. Büyükada'nın tarihi iskelesine iner inmez papatyalardan taçlar satan çocuklar karşılar sizi, sahilde deniz kıyısına sıralanmış balık restoranları ve sokak boyunca sıralanmış dondurmacılar yer alır, çarşıdan çıkıp tepeye doğru yürüdükçe tarihi dokuyu hissetmeye başlarsınız. İster faytonla ister bisikletle ister yürüyerek dolaşın adaları, hepsinin keyfi ayrıdır. Ahşap köşkleri, faytonları, mimoza ve ıhlamur ağaçları ile huzur ve dinginliğin adıdır, yemyeşil doğanın kucağında, masmavi denizin ortasında, sakin, huzur dolu bir soluklanma noktasıdır adalar.

Adalar, İstanbul'un bir ilçesidir ve merkezi Büyükada'dır. 9 adadan oluşan bu takım adaların 5'inde yerleşim bulunmaktadır, bunlar;Büyük Ada, Heybeli Ada,Burgaz Ada, Kınalı Ada ve Sedef Adası'dır, Sivri Ada, Yassı Ada, Kaşık Adası ve Tavşan Adasında ise düzenli yerleşim bulunmamaktadır.



Marmara denizinin kuzey doğusunda yer alan, Maltepe ve Kartal'ın karşısına düşen takım adalar tarih boyunca pek çok isimle anılmıştır. Bunlardan en yaygını ''Prens Adaları''dır.
Bizans döneminde, imparator ailesinin ve soyluların sürgün yeri olarak kullanıldığı için bu ismi almıştır. Bizans imparatoru II. Jüstin'in Büyükada'da bir saray ve manastır yaptırdığı için de bu ismin verildiği söylenir.
Türkler, topraklarının renginden dolayı ''Kızıl Adalar'' olarak adlandırmışlardır. Adaların toprağı, demir oksitli kırmızı topraktır.
Günümüzde ise kısaca ''Adalar'' olarak adlandırılmaktadır.

İstanbul'un fethi ile Osmanlıların eline geçen Adalar da, fetihten sonra manastırlar boşaltılmış, göç eden Rum halkının yerine buraya Karadeniz bölgesinden getirilen Türkler yerleştirilmişti. Rum halkın çoğunluğu buradan göç etmiş olsa da, Rum Ortodoks Patrikhanesinin ve manastırların özel imtiyazları ve mülkiyet hakları bulunan adalarda Rum kültürünün izleri açıkça görülmektedir.

Tanzimat döneminde paşalar ve beylerin yazlık olarak benimsediği adalar, 1850'ler de Bahriye Mektebi'nin Heybeli Ada'ya taşınması, askeri tesislerin, okulların, camilerin yapılması ile yerleşim alanı olarak ta ilgi çekmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra özellikle siyasetin önde gelenlerinin ada'lara olan ilgisi ile, ada hayatı yeniden canlanmaya başlamıştır. 1928 yılından itibaren Atatürk her yaz Büyükada'daki Yat Kulübüne (Anadolu Kulübü) gelerek burada dinlenirdi, İnönü'de Heybeli Ada'dan bir ev almış, daha sonraları yazlık olarak aldığı bu ev Müze'ye çevrilmiştir. Pek çok yazarımızda Ada'larda yaşayarak, bu havayı soluyarak yazmıştır, şiirlerini ve romanlarını.



Adaları kaplayan çam ağaçları ile adanın bitki örtüsü şekillenir. Büyükada'nın kuzeyindeki fıstık çamları, manastır ve mezarlık çevresindeki serviler, yollardaki akasyalar, ıhlamurlar, mimozalar adanın karakteristiğini oluşturmaktadır.
Eski ahşap köşklerin bahçelerini ada gülleri, şebboylar, petunyalar, lale ve sümbüller, glayöller, ortanca ve kasımpatları süsler.
Çoğu iki katlı büyük bahçeli, neoklasik, neobarok, ampir, art nouveau üsluplu ahşap köşkler ada'nın yerel mimarisini oluşturmaktadır..

Adalardaki kilise ve manastırlarda canlı bir dini yaşam sürmekte, dini bayramlar, yortular, ayinler kutlanmakta, fener alayları yapılmaktadır. Özellikle paskalya yortularının kutlandığı Büyükada'da ki Aya Yorgi Kilisesi aynı zamanda bir adak yeridir. Özellikle 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde her dinden dilek sahiplerinin uğrak yeri olmuştur.





Büyükada; adalar'ın en büyüğü, en güzeli ve turistik açıdan en önemli olanıdır. Çamlık ormanları, plajları ve ahşap köşkleri ile ünlüdür. Adanın en yüksek tepesinde, Aya Yorgi kilisesi bulunmaktadır. Dünyanın en eski ve en büyük ahşap monoblok yapılarından biri olan ''Rum Yetimhanesi'' buradadır. ''İngiliz Yat Kulübü'' iken, Cumhuriyet döneminde ''Anadolu Kulübü'' olarak devir alınan tesis'in yanı sıra ''Büyük Ada Su Sporları Kulübü''de ada için önem taşır. Adanın batısındaki Dil Burnu ise, çam ağaçlarının içinde dinlenenip soluklanabileceğiniz bir piknik yeridir.



Heybeli Ada, 2. büyük ada'dır. Görünüşü bir heybeye benzetildiği için bu ismi almıştır. Ada'nın Rumca da adı, Bakır anlamına gelen ''Halki''dir. Çam ormanları ile kaplı ada'da 1924 yılında Atatürk'ün emri ile verem hastaları için ''Sanatoryum'' açılmış ancak 2005 yılında kapanmıştır. Adanın Ümit tepesinde 1844 yılında din adamı yetiştirmek için açılan Heybeli Ruhban okulu 1971 yılında, Türkiyede ki yüksek okulların devlet denetimine geçmesi nedeni ile Patrikhane tarafından kapatılmıştır.

Burgaz Ada, büyüklük olarak adalar'ın 3. südür. Çam ağaçları ile kaplı adanın Yunancadaki ismi kale/burç anlamına gelen ''Pyrgos''tur, bu adı adanın tepesi olan Hristos tepesindeki (Bayrak tepe) Gözetleme Kulesinden alır. Türkler tarafından kullanılan ''Burgaz'' adı ise ''Pyrgos''un zamanla şekil değiştirmesi ile oluşmuştur. Adanın sol yamacındaki Avusturya lisesine ait binalarda Avusturyalı rahip ve rahibeler yaşamaktadır.

Kınalı Ada; demir ve bakır madenleri nedeni ile kızılımsı toprak renginden dolayı bu ismi almıştır. Ada'da daha çok Ermeniler yaşamaktadır. Adalardaki tek Ermeni kilisesi buradadır. Manastır tepesinde, Hristos Manastırı bulunmaktadır.

Sedef Adası; Selvi ve çam ağaçları ile kaplı olan ada, adaların yerleşime açık olan en küçük adasıdır. Ada sakinlerine ait villaların olduğu bölge halka kapalı olsa da, iskeledeki restoran ve plaj ziyaretçilere açıktır. Ada'da ki sedef taşından ya da üzerindeki bitki örtüsünden (sedef otu) dolayı bu ismi almış olduğu söylenmektedir. Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Ada'nın kuzey batı burnunda 9. yy'dan kalma manastırın harabeleri bulunmaktadır.

Yassı Ada; Rumcadaki adı, yassı anlamına gelen ''Plati''dir. Yassı görünümünden dolayı adaya bu isim verilmiştir. Ada, 1857 yılında Osmanlı devletinin İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Bulwer tarafından satın alınmıştır. Daha sonra 1947 yılında Türk Deniz Kuvvetleri tarafından satın alınan ada, 20 Mayıs Darbesi döneminde Adnan Menderes'in yargılanmasına tanıklık etmiştir. Ada'da bir süre Deniz kuvvetleri tesisleri barınmış, 1990'lı yıllarda da, İ.Ü. Balıkçılık ve Su Ürünleri Fakültesine devredilmiştir.

Sivri Ada, Yassı Ada'nın hemen yanında yer alan küçük bir ada'dır. Rumca'da adı, sivri uçlu anlamında ''Oxia'' olan adaya, görünümünden dolayı bu ad verilmiştir.

Kaşık Adası; Eski adı ''Pita'' olan ada, kaşık görünümünden dolayı daha çok bu isimle bilinir. Ada, yerleşim alanı olmamasına rağmen özel mülkiyet alanıdır. 1950'li yıllarda bir Rum ailesine ait olan ada, daha sonra bir Turizm şirketine satılmıştır. Ada'da 2 ev ve 1 iskele bulunmaktadır.

Tavşan Adası; Rumca ismi ''Neandros'' olan ada, Kaşık adasından sonra bölgedeki en küçük ada'dır. Ada'da 8. yy'dan kalma manastırın harabeleri bulunmaktadır. Bizans döneminde İmparatorların sürgün yeri olarak kullanılmıştır.

Vordonos Adası; Kınalı Ada ve Asya kıyısının ortasında bulunan kayalıklardır. Çok küçük olmasına rağmen ada, 9. yy'da kurulan bir manastıra ev sahipliği yapmıştır, Bizans Manastırına ait kalıntılar bugün su altındadır ve Ada da bir deniz feneri vardır.




Tarih kokan sokaklarında, yemyeşil bahçeler içindeki ahşap köşklerin arasından, her bir köşkün önünde durup geçmişini gözünüzde canlandırarak dolaşırsınız adayı. Çam kokuları kimi zamanda ıhlamur kokuları ile karışır ada sokaklarında.
Gitmek için özellikle bahar ayını tercih edin derim... Ahşap köşklerin bahçelerindeki akasyalar, erguvanlar, mimozalar, manolyaların kokusunu hissetmek, ada sokaklarının dingin ve zamansız havasında kaybolmak için...
Dönerken ada'nın yerel pastahanelerinden Sakızlı lokumlu kurabiyeler almadan dönmeyin sakın. Dönüşte vapurun güvertesine oturup Adalar'a bakarken hayallere dalmış olarak bulacaksınız kendinizi ve veda edeceksiniz en kısa zamanda tekrar gelmek üzere.

Sevgi ile...




Ada Mutfağından:

Damla Sakızlı Lokumlu Kurabiye




Malzemeler:

125 gr Tereyağı
1 Yumurta
1 bardak Yoğurt
1 paket Kabartma tozu
2 kaşık Pudra şekeri
aldığı kadar Un
10-15 adet Damla Sakızlı Lokum
Üzeri için:
1 tatlı kaşığı Tarçın
2 yemek kaşığı Pudra şekeri

Yapılışı:

-Tereyağını eritin, ılıyınca içine yoğurt, yumurta ve pudra şekerini koyup karıştırın,
kabartma tozu ve unu ekleyip yoğurun, hamuru yarım saat kadar dolapta bekletin
-Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar kopartıp avucunuzda yuvarlayın, ortasına 1 lokum koyarak hamuru kapatıp yuvarlayın
-Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizerek 170 C ısıtılmış fırında üzerleri hafif pembeleşene kadar pişirin
-Kurabiyeler ılıyınca üzerine, tarçın ve pudra şekerini karıştırarak serpin.

Afiyet olsun.

3 Mart 2016 Perşembe

Cemre



Soğuk kış günlerini atlattık, bahar yüzünü göstermeye başladı artık. Cemrelerin düşmeye başlaması ile doğa da bir hareketlilik; toprak canlanmaya, tomurcuklar patlamaya, börtü böcek ortaya çıkmaya başladı. Peki Cemrelerin düşmesi ile mi başlar baharın gelişi, nedir bu Cemre, bir isim mi, bir inanış mı yoksa meteorolojik bir durum mu?





Halk inanışında kıştan bahara geçişin simgesidir Cemre, baharın müjdecisidir. İlkbahar başlangıcında, 7 şer gün ara ile düşer Cemreler, 1. si 20 Şubat'ta havaya, 2. si 27 Şubat'ta suya, 3. sü de 6 Mart'ta toprağa. Her Cemre düşüşünde hava biraz daha ısınır, toprak verimlenir.
Sırası ile havaya, suya, toprağa düşse de, meteorolojik olarak ısınmalar tam tersi olur. Isınma, toprak, hava, su şeklindedir.


Cemre adı Arapça da ''kor durumunda ateş'' anlamına gelir. Türk mitolojisinde ''İmre'' adı verilen cinin buna neden olduğuna inanılır. Baharın gelişini temsil eder. İlkbahar'da görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir, sonra buzların üzerine düşerek onları eritir, oradan da yere girer, sonrasında ısınmış topraktan buhar yükselir.





Cemreler kış soğuklarının sonudur, havaya düşmesi ile rüzgarlar başlar, Cemrelerin fırtına yaptığı, cemre günlerinin esintili ya da yağmurlu geçtiği düşünülür, bu halk dilinde kış ile baharın çarpışması/ayrılması diye yorumlanır.
Cemrenin suya düşmesi ile suda bir hareketlilik başlar, kurbağalar ve böcekler larvalarını suya bırakmaya başlar.
Toprağa düşmesi ile ise, toprak bereketlenir, verimlenir. Eski inanışlara göre, ''toprak ısınmadan atılan tohum yeşermez'', bu nedenle eskiden çiftçiler bu dönemde toprağa ekim yaparlardı.





Günümüzde her ne kadar takvimler de yer almasa da, eski dönemler de yaşayan insanların gözlemlerine dayanarak oluşturdukları halk takvimlerinde yer alan ve hafızalarımıza kazınan bir mit olmuştur Cemreler.

Folklorik bir inanış ta olsa, Cemre tarihlerinde tabiatta ısınmalar yaşanmakta, canlanmalar başlamaktadır ve hepimizin kabul ettiği gibi Cemreler soğukların son noktası, baharın müjdecisi, toprağın canlanmasıdır.

Çiçeksiz baharınız geçmesin. Sevgiyle kalın...




Mevsim Mutfağından:

ENGİNAR DOLMASI






Malzemeler:

4 adet Enginar
1 bardak Pirinç
1/2 demet Taze Soğan
1/2 demet Maydanoz
1/2 demet Dereotu ve ya Nane
1 adet Soğan
1 adet Limon
1/2 bardak Zeytinyağı
Tuz, Karabiber

Yapılışı:

-İçi için; Pirinçleri yıkayıp süzün
-Soğan, taze soğan, maydanoz ve dereotunu ince doğrayıp pirinç ile karıştırın
-Zeytinyağı, tuz, karabiber ve 1/2 limon suyunu sıkıp karıştırın
-Enginarların saplarını kesip alttaki sert yaprakları temizleyin ve üst kısmını düz şekilde kesin
-Elinizle açarak biraz gevşetin, bir kaşık ile ortadaki tüylü kısmı temizleyin.
-Bir kaseye su koyup 1/2 limonu sıkın ve temizlenmiş enginarları limonlu suda bekletin
-Önce enginarların orta kısmını pirinçli harç ile doldurun, sonra yapraklarının aralarını doldurun.
-Geniş bir tencereye enginarları sıralayıp, enginarların yarısına gelecek kadar sıcak su ile doldurun.
-Sıcak suyu azaldıkça pişene kadar ekleyerek pişirin
-Servis tabağına alıp dolapta soğutun.

Afiyet olsun.