27 Kasım 2014 Perşembe

Yeni Yıl Ruhu



    Yeni Yıl dönemi oldukça renkli geçer, caddeler, çarşılar, vitrinler ışıl ışıldır, ağaçlara rengarenk ışıklar asılır, çam ağaçları süslenir, her yer kırmızı, yeşil ve beyaza bürünür.
Havanın dondurucu soğuğuna rağmen dolaşmak, vitrinleri seyretmek keyiftir bu zamanda, ışıl ışıl sokaklardan geçerken gözümüz hep pencerelerdedir, her pencerenin önünde süslü, ışıklı bir çam ağacı vardır. Evlerde her yıl raflara kalkan yeni yıl süsleri ortaya çıkar, çam ağaçlarına rengarenk, sevimli süsler asılır, minik melekler, Noel babalar, geyikler, çanlar, rengarenk toplar, kar taneleri. Yanıp sönen ışıklar ile ışıl ışıldır çam ağaçları, en tepesinde de aydınlık bir geleceği temsil eden kocaman bir yıldız.


Yeni yıl'da çam ağacı süslemesi 16. yy Kuzey Avrupasında bir Kelt geleneği olarak ortaya çıkmıştır. Yeşil Ağaç verimlilik, bereket ve üretkenliğin sembolü olarak kabul edilir. Noel döneminde meydanlarda ve evlerde çam ağaçları süslenirdi. Süsleme için mevsimsel yemişler, evde yapılan süsler kullanılır, şömine başına asılan el örgüsü kırmızı çoraplar içine hediye paketleri bırakılırdı. Başlar da ormanlardan kesilen çam ağaçları kullanılmışsa da günümüzde ağaç kesmek yerine plastik çam ağaçları gerçeğinin yerini almıştır. Halen Avrupa'da meydanlarda kocaman bir çam ağacı süslenir, caddeler ışıklandırılır, Noel Pazarları kurulur.


   Yılbaşını kutlama amacı Hristiyanlıkta İsa'nın doğumunun, Müslümanlıkta ise Yeni yıl başlangıcının kutlanmasıdır. Kökeni itibarı ile dinsel bir bayram olsa da günümüzde miladi takvimi esas alan, ulusların yeni yıl başlangıcı için kutladığı bir etkinlik olmuş, dinsel bir bağlamdan öte kültürel bir anlayışa dönüşmüştür. Bu dönem de hediyeler alınır, kutlamalar yapılır, yeni yıla iyilik, bereket, refah, huzur, barış beklentileri ve dilekleri ile girilir.




 Günümüze kadar süre gelen bu gelenekle beraber kutlamalar ve süslemeler şimdilerde oldukça zenginleşmiştir. Süslü çarşılar, rengarenk vitrinler, ışıl ışıl meydanlar dünyanın her yerine yayılmıştır. Sadece alışveriş yapmak için değil de özellikle bu büyülü atmosferi yaşamak için gidilir bu ortamlara ve böylece kış ayının puslu, soğuk ve iç karartıcı havası biraz olsun dağılır, her yeri renkli ve ışıltılı Yeni Yıl ruhu kaplar.

   Soğuğu fazlasıyla hissettiğimiz şu günlerde en iyisi çıkın dışarı ve bu sihirli atmosferi doyasıya yaşayın, bol ışıltılı çarşılarda, caddelerde gezinin, alışveriş yapın, hediyeler, kokina çiçekleri alın, hele bir de kar yağıp bembeyaz olursa her yer değmeyin keyfimize, bu büyülü atmosfer böylece tamamlanmış olur.

Bol renkli, ışıltılı, keyifli bir yıl olsun hepimize...













Zencefilli Kurabiye





Malzemeler:

250 gr Tereyağı (yumuşak)
1 Yumurta Sarısı
1 bardak Pudra Şekeri
4 bardak Un
1 paket Vanilya
1 çay kaşığı Karbonat
2 çay kaşığı Tarçın
2 çay kaşığı Zencefil

Yapılışı:

-Tüm malzemeyi karıştırıp iyice yoğurun
-Hamurdan parçalar koparıp avucunuzda yuvarlayın
-Merdane ile 1 cm kalınlığında açın
-Kurabiye kalıpları ile kesin
-Yağlı kağıt serili tepsiye aralıklı dizin
-175 C fırında üzeri çok kızarmadan pişirin.


Afiyet Olsun...

21 Kasım 2014 Cuma

Aşure


   Aşure bolluğun, bereketin, paylaşmanın simgesidir, komşuluk ilişkilerinin hatırlanması, pekiştirilmesidir. Dünya'nın en eski tatlılarından biri olan Aşure'nin yapımı  Muharrem ayının 10. günü başlar ve 1 ay süre ile devam eder. Rivayete göre Hz Nuh tufanda gemisinde kalan son malzemeleri kazanda karıştırarak yapmıştır bu tatlıyı. Bir çok kültürde yapılmaktadır, kimisi adına ''Tufan Yemeği'' kimisi ise ''Şükran Yemeği'' der.  Osmanlı döneminde de sarayda pişirilip halka dağıtılırdı. Müslümanlık inanışına göre her kim Aşure gününde ailesi ve komşularına ikramda bulunulursa o kişi tüm yıl boyunca bol rızık ve berekete kavuşurmuş.

   Yüzyıllardan bu yana değişmeyen bir gelenek olarak farklı ellerde farklı şekiller bulmuştur bu tatlı. Herkes kendi damak tadına göre yapar  kendi zevkine göre süsler, bol malzemelidir, basitçe yapılır ama oldukça zengin süslenir.

   Her yıl Muharrem ayı geldi mi her evde bir Aşure telaşı başlar, Her çalan kapı zili komşudan gelecek 1 tabak Aşurenin beklentisidir. Bu tatlı telaşta bir gün önceden bakliyatlar ıslatılır, kuru yemişler, kuru meyveler alınır Aktarlar'dan, kazanlar çıkar dolaptan. Tüm malzemeler sevgiyle, sabırla karıştırılır o kazanlarda. Hep ailenin en küçüğüne kalır süslemesi ve dağıtması. En zevklisi de süslemesidir, Nar taneleri, fındık, fıstık, badem, ceviz, incir, tarçın, her ne istersek... Sonrasında da kapı kapı dolaşıp dağıtırız o gül kokulu tatlıyı, bolluk ve bereket getirmesi dileği ile.

Yaşattığımız geleneklerle, ağzımızın tadının bozulmadığı nice Aşure günlerine...





Aşure



Malzemeler:

3 bardak Buğday
1 bardak Nohut
1 bardak Kuru Fasulye
1/2 çay bardağı Pirinç
200 gr Kuru Üzüm
200 gr Kuru Kayısı
1 bardak Fındık ve ya tuzsuz Yer Fıstığı
3 lt Su
1 bardak Süt
4 bardak Toz Şeker
1 kaşık Nişasta
1 çay kaşığı Tuz

Süslemesi için: Nar, ceviz, badem, fındık, fıstık, tarçın

Yapılışı:

-Nohut ve fasulye 1 gece önceden ıslatılır, ayrı ayrı haşlanır
-Buğday 1 gece önceden sıcak suda bekletilir, haşlanıp, suyu süzülür
-Haşlanan buğday'ın üzerine su konup iyice yumuşayana kadar 30 dk kadar pişirilir
-Pişen buğday'ın içine nohut, fasülye, pirinç, kuru üzüm, doğranmış kuru kayısıyı atıp 15 dk daha pişirin
-Ardından süt, nişasta (sıcak suda eritip), tuz ve ocaktan inmesine yakın şekeri atın
-dibine tutmaması için sürekli karıştırarak pişirin, suyu az gelirse kaynar su ekleyebilirsiniz
-Servis tabaklarına alıp üzerini istediğiniz malzeme ile kendi zevkinize göre süsleyin.

Afiyet Olsun...

19 Kasım 2014 Çarşamba

Kahve



   Kim sevmez ki bol köpüklü, mis kokulu, sıcacık bu lezzeti... Her dönemde sevilerek içilen, vazgeçilmez dost sohbetlerinin, sıcak misafirliklerin, hüzünlü yalnızlıkların vazgeçilmez içeceğidir. Her ortamda, her fırsatta sevilerek içilen kahve günümüzde o kadar yaygınlaşmıştır ki hızla ve artarak yayılmakta olan kahve zincirleri bunun en iyi göstergesidir. Dünya'da petrol'den sonra en büyük ticaret alanını oluşturması da kullanımı hakkında bizlere bir fikir vermektedir.

 Gelelim bu sihirli içeceğin tarihçesine; ''Coffea'' adlı ağacın meyve çekirdeklerinin kavrulup öğütülmesi ile elde edilir kahve, Rivayete göre 8.yy da Habeşistan' ın Kaffa bölgesinde yaşayan bir çoban, hayvanlarının kırmızı meyveli bu çalıyı yedikten sonra daha hareketli olduklarını gözlemleyerek kendisi de denemiş bu meyveyi, verdiği keyif ve hazzı sevince kulaktan kulağa yayılmış bu sihirli meyvenin ünü, sonrasında da Yemen'e oradan da hızla Arap yarım adasına yayılmış.



   16.yy da Yemen Valisi tarafından İstanbul'a getirilen kahve zamanla sarayın ve halkın tutkunu olduğu bir lezzet haline gelir. Bu dönemde ilk Kahvehaneler açılıyor, kahve çekirdekleri tavada kavrulup dibeklerde dövülüyor sonrasında da cezvelerde pişiriliyor. İstanbul'a gelen Venedikli tacirler çok sevdikleri bu lezzeti 17. yy da Avrupa'ya taşıyorlar, kahvenin çok çeşitliliğe geçişinin hikayesi de böylece Avrupa da başlamış oluyor.



    Osmanlı'dan bu yana süre gelen kahve kültürü son yıllarda açılan kahve dükkanları ile oldukça değişti. Cezvelerin yerini makineler aldı. Artık kahve sadece cezvede su ile kaynatılarak yapılmıyor, her damağa ve her zevke hitap eden yüzlerce çeşidi ve hazırlama tekniği var. Az şekerlisi, çok şekerlisi, sütlüsü, sadesi, kremalısı, aromalısı...
Yüzyıllardır severek içtiğimiz kahveye olan ilgi, çeşitliliği ve kıvamlandırılmış lezzetleri ile her geçen gün artarak devam etmekte. Sıcak dost sohbetlerinin, misafirperverliğin, kız istemelerin vazgeçilmez kahve.







  

 
   Kahve dostlar ile içilince keyifli, sohbetler tatlı. Şairin de dediği gibi ''Gönül ne kahve ister ne kahvehane, Gönül sohbet ister kahve bahane'' Her daim ferah kahveleriniz olsun. Sohbetleriniz hep tatlı, kahveniz bol köpüklü olsun.














Ortasında yakalamalı bir insan yaşamı...
Ömrün ortası, çayın ortası, gecenin ortası...
En güzeli de, bir çift kahverengi gözün ortası...
Zaten en güzeli değil midir,
içilen kahvenin ortası...


                                        Cemal Süreyya






Tiramisu




Malzemeler:

1 Hazır Kek (2 katlı)
1 kutu Labne Peyniri
3 kaşık Un
3 kaşık Şeker
1/2 lt Süt
2 Yumurta Sarısı
1 kupa koyu Nescafe (bol şekerli)
Üzerine serpmek için Kakao

Hazırlanışı:

-Yumurta sarısı, un ve şekeri karıştırın, yavaş yavaş sütü ekleyerek karıştırarak pişirin
-Labne peyniri kremanın içine ekleyip iyice karıştırın
-Servis tabağına kekin yarısını alıp neskafe ile ıslatıp, kremanın yarısını üzerine sürün
-Kekin diğer yarısınıda neskafe ile ıslatıp üzerine kapatın
-Kalan kremayı üzerine yayın
-Üzerine kakaoyu süzgeç yardımı ile serpin
-1 gece dolapta bekleterek servis yapın

Afiyet Olsun...


14 Kasım 2014 Cuma

Beypazarı

 



   Beypazarı Ankara'ya yakınlığı nedeni ile iyi bir hafta sonu gezi seçeneğidir. Yöredeki Sipahi beyi ve ticaretinin yoğun olması sebebi ile ''Beğ Bazarı'' adını almış ve günümüze Beypazarı olarak gelmiştir. Bölge'de tarım oldukça gelişmiştir, özellikle Havuç Türkiye üretiminin % 60 ını karşılamaktadır, Yine Türkiye'nin en kaliteli doğal maden suyu Beypazarı'ndan çıkmaktadır. Bölge'de gümüş işçiliği de çok gelişmiştir bu nedenle yörede pek çok gümüş atölyesi bulunmaktadır. Beypazarı'nın girişindeki ''Gümüşçüler Çarşısı''nda çok çeşitli birbirinden güzel el işi gümüş ürünler, telkari işlemeli takılar bulabilirsiniz.




   Beypazarı'na gitmeden önce  iyi bir kahvaltı yapmak isterseniz ''İnözü Vadisi'' ni önerebilirim. Burası İnözü çayı'nın aşındırması ile oluşmuş yemyeşil bir vadidir, vadi'de kayalıklara oyulmuş pek çok mağara bulunmaktadır ayrıca Türkiye'nin en önemli doğal kuş alanlarından bir tanesidir. Yerli halkın yazın kullandığı Bağ evleri de burada yer almaktadır. Vadi boyunca kahvaltı yapıp, yöresel yemekleri tadabileceğiniz pek çok tesis bulunmaktadır. Burada vadiyi dolaşır sonrasında da yemyeşil doğanın tadını çıkararak keyifle kahvaltınızı yaparsınız.






   Beypazarı tarihi cumbalı konakları ile meşhurdur, Bu evlerin zemin katları taş, üst katları ahşaptır. Üst katta ''Guşgana'' denilen çatı katları kiler amaçlı kullanılmaktadır. Son yıllarda pek çoğu restore edilerek günümüze kazandırılmıştır.
Konakların çoğu restorana ve müzeye çevrildiği için rahatça gezebilirsiniz. Özellikle ''Yaşayan Müze''ye mutlaka uğrayın, burada klasik müzecilik anlayışının tersine her şey canlı mankenler tarafından, gerçek bir yaşam alanında sergileniyor, Osmanlıda ki sanat faaliyetleri uygulamalı olarak gösteriliyor. Ebru ve hat sanatı, baskı teknikleri, gölge oyunları, oyuncak yapımı gibi.






   Eski konakların bulunduğu arnavut kaldırımlı dar sokaklarda gezerken rengarenk bir görüntü karşılar sizi. Tezgahlarda renkli dokumalar, örtüler, yemeniler, köylülerin sattığı ev yapımı tarhanalar, erişteler, sarmalar, baklavalar, havuç suları, lokumlar, fırınlarda mis kokan bazlamalar, beypazarı kuruları... Her geçtiğiniz dükkanın önünde bir şeyler ikram ederler, içeri buyur ederler ticaret amaçlı da olsa sıcaktır, misafirperverdir yerli halkı.


   Bu tarihi taş konaklarda Beypazarı'na özgü yöresel yemekleri tadabilirsiniz, özellikle ''Taş Mektep'i öneririm, bu yapı 19. yy Osmanlı'sında Mektep olarak inşa edilmiş, duvarlarında hala o döneme ait siyah beyaz okul resimleri var, üst kat odaları sergi amaçlı kapatılmış.

Beypazarı Güveç'i ile ünlü ancak sizde benim gibi yanılgıya düşmeyin, ben alıştığımız türde güveç beklerken Güveç içinde Etli Pilav buldum karşımda, taş fırında, toprak güveçlerde piştiği için bu ismi almış, ayrıca Tarhana çorbası, yaprak sarması, mumbar'ı ünlü. Mumbar'da bildiğimiz gibi mumbar'dan yapılmıyor, burada sucuk içi köfte'ye mumbar diyorlar. Tatlı olarak ta Hoşmerim ve 40 katlı cevizli ev baklavasını mutlaka deneyin.

  Buradan ayrılmadan da Hıdırlık tepesine çıkıp Beypazarı'nı tepeden panaromik olarak seyredebilirsiniz. Eminim ki küçük ama sevimli bu belde'den güzel anılarla ve eli kolu dolu olarak ayrılacaksınız.










Güveçte Etli Pilav




Malzemeler:

1/2 kg Kuşbaşı Et
1/2 kg Pirinç
1 Soğan
1 Biber
1 Domates
1 kaşık salça
1 kaşık Tereyağı
1 kaşık Sıvıyağ
Tuz, Karabiber, Pulbiber


Yapılışı:

-Soğanı ve biberi doğrayıp güvece koyun sıvı yağ ile kavurun
-Eti ekleyip kavurun, et suyunu bırakıp tekrar çekene kadar pişirin
-Domates ve salçayı ekleyip sıcak suyu ekleyin
-Pişen ete ıslatılmış pirinç ve baharatları ekleyip tekrar su koyun 
-Ocakta kaynatın, pişince altını kapatıp tereyağı ekleyin
-10-15 dk demlendirip karıştırarak servis yapın.

Afiyet Olsun...



11 Kasım 2014 Salı

Amasra


AMASRA




  Batı Karadeniz de küçük bir sahil kasabası olan Amasra, denize doğru uzanan yarımadası, etrafında liman görevi gören iki korunaklı koyu ve tabiatı ile mavinin yeşile, yeşilin maviye karıştığı eşsiz bir doğa harikasıdır.
Cenevizlilerin elinde bulunan bölgeyi fethe geldiğinde Fatih Sultan Mehmet, hayranlığını ''Çeşm-i Cihan'' bu mu ola?'' diyerek göstermiş ve burayı ''Dünyanın Gözü'' ilan etmiştir.
Tarih boyunca hep bir liman kenti karakteristiği taşıyan Amasra, her dönemde gemi ve tekneler için korunaklı bir liman, bir sığınak olmuştur. İstanbul boğazından çıkıp, doğuya doğru yelken açanlar için güvenle demir atacakları sığınma noktalarından en uygunudur.
50'li yıllardan itibaren plajları ile iç turizm'de adından sıkça söz ettiren bir dinlenme yeri, 80'li yıllarda Akdeniz ve Ege popüler olana kadar, Ankara'nın sayfiyesi'dir.
Mendirekteki kayalarda olta ile balık tutanlar, Küçük ve Büyük Limana dizilmiş balıkçı tekneleri ile tipik bir balıkçı kasabasıdır Amasra.



4 Kasım 2014 Salı

Pastırma Yaz'ı


PASTIRMA YAZ'I




   Sonbahar geçiyor, yapraklar döküldü, havalar bulutlanmaya, yağmurlar yağmaya başladı... Dolaptan kışlıklar çıkarıldı, yazlıklar hurçlara kaldırıldı, kaloriferler yandı, tam da kış geliyor derken bir de baktık güneşin o parlak, ısıtıcı yüzü tekrar kendini gösterdi ve bizi tekrar bahar havasına soktu. Ne giyeceğimizi şaşırıyoruz dışarı çıkarken, paltomu giysem, mont mu alsam yok hava sıcak kazak yeter...  Öyle ki meyve ağaçları bile aldanıyor buna, tomurcuk vermeye başlıyor.
Bizi tam bahar havasına sokmuşken arkasından öyle bir soğuk yapıyor ki, bizler hasta limon, bal zencefil döneminde, tomurcuklar don dallarında....



   İyi de kış ortasında yaz olur mu, hadi olur da adı Pastırma Yaz'ı olurmu, havalar ile ne ilgisi var bu Pastırma'nın?

   Sanıldığı gibi bu bir hurafe değil, meteorolojik bir olay, Havanın beklenmedik bir şekilde mevsim normallerinin üstüne çıkması. Aniden soğuyan havanın atmosferdeki sıcak ve soğuk hava kütleleriyle çarpışarak yön değiştirmesiyle oluşuyor. Bu değişimde havanın yaklaşık 1 hafta süre ile ısınmasını sağlıyor Ekim'in son haftaları ile Kasım'ın ilk haftaları arasında...
Bizde ''Pastırma Yaz'ı'', Almanya'da ''Kocakarı Yaz'ı'', İsveç'te ''Azize Brigitta Yaz'ı'', ABD'de ise ''Yerli Yaz'ı''...

    İsminin Pastırma Yaz'ı olmasının sebebi ise; bu dönemin en iyi pastırma yapma zamanı olmasından kaynaklanıyor. Gece gündüz arası sıcaklığın birbirine yakın ve gündüzleri sıcak olması nedeni ile Pastırmanın en ideal şekilde kuruması bu dönemde oluyor. Et ve çemen en iyi bu soğuk ve yağışsız, ayazlı gecelerde kaynaşıyor. Bu nedenle bu geçiş dönemine yöresel olarak ''Pastırma Yaz'ı, Pastırma Sıcakları, Pastırma Ayazı'' gibi isimler verilmiş.

   Kış o sert ve soğuk yüzünü göstermeden bize de baharın bu son güneşli günlerinin tadını çıkarmak kalıyor, fazla açılmadan, üşütmeden ve bu Yalancı Bahar'a aldanmadan...











Paçanga Böreği




Malzemeler:
3 Yufka
1 Domates
2 Çarliston Biber
100 gr Pastırma
150 gr Kaşar Peynir



Yapılışı:
-Domates, biber ve kaşar peyniri ufak küpler halinde doğrayın
-Pastırmayı ince ince kesin
-Yufkaları 4 e bölün,
- İçine harcı koyup kalın bir sigara böreği gibi sarın
-Kızgın yağda kızartıp sıcak olarak servis yapın.

Afiyet Olsun...